KÜÇÜK BİR TEBESSÜM
Dışarıdan gelen ani bir fren ve keskin bir korna sesi ile uyandığımda saat sabahın dokuzuydu. Bir yandan gerinirken, ağzımı genişçe açarak esnedim. Bugün nedense inanılmaz yorgun hissediyordum kendimi. Yorgunluğun da etkisi ile sendeleyerek salona doğru yürüdüm ve kendimi kanepeye atıverdim.
Televizyon açıktı. Jena işe giderken açık bırakmış olmalıydı. Kendimi fırlattığım kanepeden kafamı uzatıp masaya baktım. Tam tahmin ettiğim gibi süte bulanmış kakaolu mısır gevreğim masanın üzerine bırakılmıştı. Bir iki saniye açlığımın mı? Yoksa yorgunluğumun mu? Daha fazla olduğuna karar vermek için duraksadım. Karnımdan gelen ince gurultu bu sorularıma hemen cevabı yapıştırdı.
Masadaki mısır patlağı süt karışımını ağzıma dayayarak kana kana içtim. Bu sırada Jena’nın açık bıraktığı televizyonda en nefret ettiğim program başlamıştı. Yapmacık olduğu bariz belli olan ağlamalar ve kocasını arayan genç kadınların yakarışı filan. Gözlerimi devirdim ve az önce bitirdiğim tabağa hüzünlü bir bakış fırlatarak kumandanın bir köşesine atılı olduğu kanepeye doğru seğirttim. Kanal değiştirmek için kumanda tuşlara bastım fakat bu lanet olasıca yeni kumandanın kanal değiştirme tuşları olması gereken yerde değildi. Önce bir güzel en nefret ettiğim programın sesini sonuna kadar açtım. Sonra da bir güzel parlaklığı sonuna kadar getirdim. Ha benim için pek bir şey fark etmiyor zaten renk körüyüm…
On beş dakikalık uğraştan sonra sesi tekrar kısmayı başardım ve umudumu kesip sütün de etkisiyle artan yorgunluğuma kendimi teslim ettim. Kanepede tatlı bir şekerlemeye daldım. Uyandığımda neredeyse akşam olmak üzereydi. Duvardaki saate baktım, beş e çeyrek vardı. Jena on beş dakika sonra burada olacaktı. Hemen kalktım ve silkindim. Üzerimi başımı düzelttim ve kapının yanındaki aynada kendimi son kez kontrol ettim. Çok yakışıklı görünüyordum. Bugün söyleyecektim. Jena’ya onu ne kadar çok sevdiğimi itiraf edecektim. İçimden delicesine dua ettim ‘Tanrım ne olur o da beni sevsin. Onsuz ben ne yaparım?’’
Kapı deliğinden gelen klik sesi ile irkildim ve girişe doğru hızla geçtim. İşte Jena karşımdaydı. Yorgunlukla düşmüş gözkapaklarının altından görünen iki tane mavi küre ve dağınık koyu siyah saçları salına salına içeri girdiler. Ellerinde tuttuğu torbalar ve anahtarları bir yığın halinde bir kenara bıraktı.
Boğazımı temizledim. Bir adım öne attım ve ‘Seni seviyorum Jena. Hep sevdim ve hep seveceğim. Sana deli gibi aşığım!’ dedim.
Yüzünde beliren yorgun hatlarını yarıp geçen gamzeleri ile bana baktı ve beni kollarının arasına aldı. ‘Jack! Bir tanecik aşkım benim. Beni hep kötü günlerimde güldürüyorsun ve hep benimlesin…’ dedi ve beni öpücüklere boğdu.
Tanrım mutluluktan uçmak üzereydim!
-----0-----
Jena bugün iş yerine yeni gelen mini etekli kendinden genç bir kadın yüzünden terfi alamamıştı. Bu devirde patronunun kötü emellerine alet olmadan çalışmak gerçekten zor zanaattı. Morali sıfırdı. Yine de kendi çizdiği kuralların dışına çıkmadığı için mutluydu. Ellerinde torbalar ile evin kapısını araladı. Ellerinde uzunlamasına kırmızı izler bırakan ağır torbaları hemen bir kenara bıraktı. Karşısında Jack duruyordu. Jena gülümsemeden duramadı. Her eve geldiğinde Jack’in onu karşılamasına bayılıyordu.
Jack sanki bir insanmışcasına bir adım öne attı ve ‘Miyavvvv… Miaavv…’ dedi
Jena bütün kendisini üzen şeyleri bir anda unuttu ve bembeyaz tüyleri olan kedisini kollarına aldı. Kedisi yine onu en moralsiz zamanında neşelendirmeyi başarmıştı.
‘Jack! Bir tanecik aşkım benim. Beni hep kötü günlerimde güldürüyorsun ve hep benimlesin…’ dedi ve onu yanaklarından öptü.
-----SON-----