Şizofrennie
Terden birbirine yapışmış düz sarı saçları omuzlarına dökülüyordu.
Üzerine giydiği beyaz elbisesi ayak bileklerine kadar iniyordu.
Dizlerini kendine çekebildiği kadar çekmiş ve sırtını yasladığı
çatlaklarla dolu gri duvarın önünde ellerini ayaklarına sıkıca sarmıştı.
Bir ileri bir geri sallanırken, kendisi ile sürekli konuşan küçük kızla
göz teması kurmamaya çalışıyordu.
‘Dünyayı kurtarabilirsin
Emily! Bunu sadece sen yapabilirsin.’ Diyordu parlak koyu buklelerinin
altından kocaman gözlerle ona bakan küçük kız. Yaklaşık olarak sekiz
yaşlarındaydı ve hiç kendi yaşıtları gibi konuşmuyordu.
Emily başını yine iki yana salladı ve kızın o hipnotize eden kocaman gözlerine bakmamak için başını önüne eğdi.
‘Yine
mi o küçük kız Emily?’ diye sordu yumuşakça, önünde demirden
sandalyesine rahatça oturmuş, kafasının ortası kel yanlarından kır
saçları görünen Doktor Faus. Bir eliyle yuvarlak gözlüklerini çıkarıp
önlüğünün yakasına silerken tekrar o rahatlatan sesiyle devam etti.
‘Orada
kimse olmadığını biliyorsun değil mi? Bu senin tedavinin bir kısmı. Onu
görmezden gelmelisin. Bu odada sadece ikimiz varız. Anlıyorsun değil
mi?’
Emily anladığını belirtircesine başını salladı ve küçük
kızdan tarafa bakmamak için yan gözle Doktor Faus’a gözlerini kilitledi.
Altları hafif morarmış gözleri gören Faus’un içi bir an için acıma
duygusu ile kaplandıysa da bunu kıza yansıtmadı.
‘Bir süre daha
seni bu tek kişilik odada tutacağım Emily. Gördüğün kişilerin
hangilerinin hayal hangilerinin gerçek olduğunun ayrımına varmaya
başladığın zaman genel koğuşlara aktarılacaksın ve emin ol bu çok uzun
sürmeyecek. Gelişimini takip ediyorum ve çok iyi gittiğini rahatlıkla
söyleyebilirim.’ dedi ve bacak bacak üstüne attığı ayağını düzeltip
elleri ile dizlerine ağırlık vererek ayağa kalktı. Sandalyesini tek
eliyle arkasından sürükleyerek odadan çıktı ve kapıyı arkasından
kilitledi.
‘Gördün mü? Sadece ben seninle sürekli kalıyorum.
İnsanlar sana birkaç dakikadan fazla tahammül edemiyor. Tek dostun benim
Emily ve onlar bunu bozmak istiyorlar. Çünkü sadece senin dünyayı
kurtaracağını biliyorlar.’ Küçük kızın konuşmaları kafasında
yankılanırken kapının altında bir bölme açıldı ve görevli bu bölmeye
içmesi gereken ilaçları koydu. Yanlarında da plastikten yapılma yarısı
dolu su bardağı vardı.
‘Sen gerçek değilsin…’ dedi hırıltılı
çıkmıştı sesi. Biraz yalpalayarak da olsa ayağa kalktı ve kapıdaki
ilaçlara uzandı. Bunları içip sonunda rahat bir uyku çekebilecekti.
‘O
ilaçları içme Emily! Seni benden ayırmak istiyorlar. Seni gerçeklerden
uzak tutmak istiyorlar. Bir kere beni dinle ve seni bu cehennemden
çıkartayım! Burası akıl hastanesi bile değil. Sadece senin gözetim
altında tutulduğun bir düzmece!’ Büyük kahverengi gözlere bakan Emily,
küçük kıza inanmak istiyordu fakat iyileşmeyi daha çok istiyordu. Doktor
ona genel koğuşlara geçebileceğini söylemişti. Tek yapması gereken bu
kızı artık görmediğini söylemekti. Zaten ilaçlarını içince birkaç saat
görmüyordu da onu. Titreyen elleriyle sıkıca kavradığı ilaçları ağzına
attı ve plastik bardaktaki suyu bir dikişte bitirdi.
Küçük kızın
sesi birkaç dakika içinde kesildi ve Emily narin bedenini yatağın
üzerine atıverdi. İlaçlar ona huzur dolu bir uyku bahşedecekti.
Uyandığında
gözlerini açmak istemedi ama küçük kızın sesi kulaklarına yine gelmeye
başlamıştı. Ayağa kalktı ve uyuşmuş bacaklarını açmak için odanın içinde
birkaç tur attı. Doktor Faus genelde o uyanmadan odasında olurdu fakat
bugün yoktu.
‘Beni dinle Emily sana buranın bir düzmece olduğunu kanıtlayabilirim!’ dedi küçük kız arkasından onunla birlikte yürüyordu.
Sonunda
dayanamadı ve ‘Nasıl kanıtlayacaksın?’ dedi Emily. Kendini biraz garip
hissetmişti. Kıza günlerdir ilk kez cevap vermişti. Bu kendini o kadar
iyi hissetmesini sağlamıştı ki buna neden ara verdiğini kendisine sorar
olmuştu.
‘Hücrenin yan duvarında bir tıkırdama duysaydın ne tepki
verirdin Emily?’ demişti küçük kız kocaman gözlerini beyazlar içindeki
kızın mavi gözlerine dikerek.
‘Ben de duvara vururdum.’ Dedi
düşünmeden. Bu yalnızlık içinde dışarıdan gelebilecek herhangi bir
iletişim kırıntısına cevap vereceğini çok iyi biliyordu.
‘Şimdi
odanın iki yanındaki duvarlara vurmanı istiyorum. Sertçe vur ve sana
cevap gelip gelmeyeceğine bir bak!’ yüzünde kocaman bir gülümseme
oluşmuştu küçük kızın. Sonunda eline bütün bu düzmeceyi açıklamak için
bir fırsat geçmişti.
Emily tereddüt etse de kendisine mantıklı
gelen bu isteği yerine getirdi. Elleri acıyana kadar dakikalarca yan
duvarlara vurdu ama hiçbir cevap gelmedi.
‘Burada yalnızsın Emily. Sadece sen tutuluyorsun çünkü içindeki gücü biliyorlar. Seni deli olduğuna inandırdılar!’
‘Ama neden?’
‘Sadece
sen dünyayı kurtarabilirsin. Şimdi dediklerimi itiraz etmeden yapmanı
istiyorum. Sana bu hastanenin boş olduğunu kanıtlayacağım.’
Sarı
saçlarını kaşıdı kız ve itiraz etmedi. Günlerdir ilk defa kendini bu
kadar iyi hissediyordu ve buna devam etmek istiyordu. Takip eden
günlerde küçük kızın dediklerine harfiyen uydu. Doktor Faus’a
ziyaretlerinde artık küçük kızı görmediğini söylemişti. Kendine verilen
ilaçları ağzına atıyor fakat görevliler gidince tükürüyordu. Kızın
talimatları üzerine şiltesinin altındaki yaylardan birini çıkarmış ve
yine onun söylediği gibi bükerek kendine bir anahtar yapmıştı. Elleri
heyecanla titreyerek kapıyı açtığında gece yarısına geliyordu. Ürkek
adımlarla özgürlüğüne yürüdü. Heyecanla çevresine bakıyordu fakat tek
görebildiği boş odalarla dolu bir koridordu.
‘Sana söylediğim
gibi. Burada senden başka kimse yok!’ demişti heyecanla küçük kız.
Neşeyle sekerek Emily’nin peşinden gidiyordu.
---o---
İki
kişi koridorda yürüyordu. İkisi de doktor önlüğü giymişti. Yaşlı olan
önden gidiyor ve arkasına bakmadan genç olanla konuşuyordu. Genç doktor
arkadan gelirken elindeki not defterine sürekli notlar alıyordu. Sonunda
bir odanın önünde durdular ve Doktor Richard önünde duran gözetleme
camını genç doktora işaret etti.
‘Burada 1876 numaralı hasta
Faus bulunuyor. Faus’un durumu biraz ilginç. Kendini bir doktor sanıyor
ve Emily adında, kendi tarifine göre sarı saçlı, mavi gözlü ve oldukça
hasta bir genç kızı tedavi etmeye çalışıyor. Enstitümüze geldiğinden
beri yaklaşık yedi yıl geçti ve durumunda hiçbir düzelme yok.’
Genç
adam gözlerini camdan çekerek Doktor Richard’a baktı. ‘Demirden bir
sandalyesi var. Kendine zarar vermesinden korkmuyor musunuz?’ dedi
elindeki not defterini hazırda tutarak.
‘Sandalyesini alınca
oldukça hırçınlaşıyor. Bu şekilde daha mutlu olduğunu düşünüyorum. Gün
boyunca sandalyesini odanın bir o yanına, bir bu yanına sürükleyerek
hastalarını tedavi ettiğini düşünüyor ve bu onu mutlu ediyor. Bunu iyi
not et evlat. Eğer onları iyileştiremiyorsan en azından biraz mutlu
hissetmelerini sağlayabilirsin.’ Gülümsedi ve bir sonraki odaya gitmek
için arkasını hızla döndü.
‘Siz de kimsiniz?’ dedi arkasını döner
dönmez hızla koşup kendisine çarpan kıza. Terden sırılsıklam saçları
birbirine yapışmış ve hastaların giydiğine benzer beyaz bir giysisi
vardı.
‘Ben Emily’ dedi kız soluk soluğa. Yanındaki kızı işaret
ederek ‘ve bu da…’ birden küçük kızın ismini bile bilmediğini fark
etmişti. Bu çok saçmaydı. Hatta bu küçük kızla ne zaman tanıştığını bile
hatırlayamıyordu. Kendinden utandı ve hemen işaret ettiği elini
arkasına sakladı.
‘Emily mi?’ dedi Doktor Richard. Oldukça şaşırmıştı. Bu imkansızdı. Faus’un iyileştirmeye çalıştığı bu kız olabilir miydi?
‘Şu
delikten içeri bak kızım ve içeride kimi gördüğünü bana söyle lütfen…’
dedi arkasında deli gibi not alan genç adama aldırmadan.
Emily
parmak uçlarında yükseldi ve gözetleme deliğinden baktığında demirden
sandalyesinde boş bir duvara dönük kendi kendine konuşan adamı şaşkın
gözlerle izledi.
‘Doktor Faus’un orada ne işi var?’ dedi şaşkınlıkla.
Richard
bir an durup olanları düşündü ya da düşünmeye çalıştı ama işin içinden
bir türlü çıkamıyordu. Sonunda aynı Faus’unkine benzeyen yumuşak ve
aceleci olmayan bir tonda konuşmaya başladı.
‘Meslektaşım ve
ben, Emily adında tıpkı sana benzeyen bir kızı iyileştirdiğini sanan
Faus’u yıllardır gözetim altında tutuyoruz. Fakat nasıl olup da seni
görebildiğimize inan bir açıklama getiremiyorum. Ayrıca bu yanındaki
küçük kız da kim?’
Emily’nin altı morarmış gözleri heyecanla
büyüdü. Faus’un hasta olduğuyla ilgili cümleyi bile görmezden geldi.
Küçük kızı kendinden başka gören biri daha çıkmıştı sonunda. ‘Yani… Yani
deli değil miyim?’ koridorda amaçsız bir şekilde koşmak ve dans etmek
istiyordu. Ama bir yandan beyninin arka taraflarından bir ses bunun çok
saçma olduğunu ona fısıldıyordu.
‘Bu çok saçma!’ dedi sonunda hepsi bir ağızdan. Bu mümkün değildi.
---o---
Gözünün
önüne gelen uzun siyah saçlarını elinin tersiyle arkaya attı ve un
bulaşmış ellerini musluğun altına tutup güzelce yıkadı. Üzerine kakao ve
yumurta bulaşmış önlüğünü çıkarıp kapağı açık çamaşır makinesinin içine
attı ve hala ıslak olan ellerini koyu mavi renkli kotunun arkasına
sildi. Kocasının işten dönmesine yaklaşık olarak bir saat vardı. Evin
ortasında bulunan ahşap merdivenleri ağır adımlarla çıktı ve üst katta
kapısının altından ışık sızan tek odanın açma kolunu kavradı. İçeriden
duyduğu seslere aldırış etmedi ve yüzündeki hüznü silip yerine yapmacık
bir gülümseme kondurdu.
‘Annie, kızım kurabiyelerin hazır hadi hemen ellerini yıka bakalım.’
Annie
kahverengi buklelerini sallayarak odanın içinde koşturdu ve kocaman
gözlerle annesine baktı. ‘Lütfen anne. Emily artık bana inanıyor ve
biliyor musun artık Doktor Richard’da beni görebiliyor!’
Annesinin
yüzündeki sahte gülümseme bir anda silindi. Kızının boş odada kendi
kendine konuştuğunu biliyordu. Kocası Annie’nin pahalı olan ilaç
masraflarını karşılamak için iki işte birden çalışıyordu. Yine de bu ay
çok sıkışmışlardı ve küçük kızlarına ilaç alamamışlardı. Maaşlar iki gün
sonra yatacaktı ama Annie ne zaman ilaçlarına ara verse hastalığı
şiddetli bir şekilde nüksediyordu.
‘İki gün kaldı kızım. Biraz
daha dayan lütfen. İyileşeceksin. İyi olacaksın.’ Dedi ve gözyaşlarını
tutamadı. Kızının ağlarken kendisini görmesini istemiyordu bu yüzden
kapıya doğru koştu ve arkasını dönmeden bağırdı. ‘Sadece yarım saat
daha. Sonra ellerini yıkayıp kurabiyelerini yemek için aşağı iniyorsun
küçük hanım!’
---SON---