BAŞLANGIÇ ve SON
(Dünya)
Yaklaşın insanlar, yaklaşın... Uzakta durmayın öyle. Yaklaşın ki size anlatacağım hikayeyi rahatça dinleyin.
Evrendeki herhangi bir varlık var olmadan önce büyük bir boşluk vardı ve bunun yanında da büyük bir güç. Elementler veya evren yokken O vardı. Zamanın başında biz bile yokken... O öyle bir güçtü ki her şeyi yoktan var etti. Hem de sadece sıkıntıdan... Ya da güçlerini yeni keşfeden bir çocuktu, kim bilir? Şimdi anlatacağım öykü de O'nunla başladı. Hikayemi can kulağıyla dinlemenizi tavsiye ederim. Böylece bileceksiniz ne umutlarla burada yaşadığınızı ve neden bu cezaya çarptırıldığınızı...
Dediğim gibi, büyük ve tek güç başlattı hepsini ve her şeyi. Zamanı başlatmadan çok önce büyük bir boşluk yarattı. Böylece içinde her şeyi koyabilecekti. Çünkü o biliyordu ki ışığı yaratması için önce karanlığın var olması gerekiyordu. Ardından bir ressam gibi bu boşluğun içini beyaz noktalarla doldurdu. Kim bilir, belki de bir şeyler yapıyor olmak hoşuna gitmişti. Her sanatçının yaptığı gibi hevesini alana kadar kendisi için küçük olan milyarlarca noktacık yarattı. Sizin gezegenler ve yıldızlar olarak bildiğiniz noktacıkları... Sonra yine her sanatçının yaptığı gibi ayrıntılara önem vermeye başladı. Çünkü mükemmeliyeti arıyordu. Uzun zaman bu arayışı sürdü. Taa ki son deneyi olan Dünya'yı oluşturana kadar.
Ateş, su, hava ve toprak adında dört element yarattı. Sonra bu dört elemente bir araya gelmelerini ve dünyayı şekillendirmelerini emretti. Dört element uyum içinde çalışarak tam yedi yüz yılda dünyayı yaşanır hale getirdiler. Tabii bu bahsettiğimiz yaşama siz insanlar dahil değilsiniz. Elementlerin yaşayacağı bir gezegen haline gelmişti dünya.
İlk başlarda hepsi uyum içinde, huzurlu bir şekilde yaşıyordu. Dünya tam dörde bölünmüştü. Alev çukurunda yaşayan Ateş, etrafını çevreleyen Toprak, onu çevreleyen Su ve hepsini çevreleyen Hava beraberce uzun yıllar yaşadılar. Ama bu barış o kadar da uzun sürmeyecekti.
Anlatılana göre huzursuzluğu ilk başlatanlar hava ile su olmuştu. Aralarında şakalaşırken hava suya fazla güçlü üflemişti ve bir anda toprağı aşan su alevlerin arasına düşmüştü. Bu onların ilk bir araya gelişiydi ve ilk temasla birlikte oluşan nefreti hissettiler. Birbirlerine değdikleri anda su özünü kaybetmiş, havaya dönüşmüştü. Ateş ise benliğinin ve gücünün ondan alındığını hissederek toprağa dönüşmüştü. Ateş buna çok sinirlenip toprağın üstünden suya ulaşmaya çalıştı. Toprak özünün eridiğini ve alevlendiğini hissedince bir deprem yaratıp oluşan çatlaktan suyu ateşin üstüne saldı. Sonunda hepsi birbirlerine olan nefretleri katlanarak savaştılar. Dünyanın yüzeyinde milyonlarca yıl süren bir savaş patlak verdi. Toprağı deşen volkanlar fışkırdı, fırtınalar dünyayı sarstı, depremler her yeri çatlaklarla doldurdu. Hava ise öyle bir esip gürledi ki hortumu içine hem suyu hem de toprağı katarak ateşin üstüne yürüdü. Tam bir kaos ortamıydı.
Tabiî ki çok geçmeden büyük güç olaylara müdahale etti (Size çok vakit geçmiş gibi gelebilir ama elementler için bir milyon yıl ne ki?). Savaşmamalarını sağlamak için öyle akılıca bir çözüm buldu ki hepsi savaşı bırakmak zorunda kaldı. Büyük güç, topraktan insanı yarattı. Ateşle ona şekil verdi, hava ile içine nefes üfledi ve son olarak yaşamını sürdürmesi için bu varlığı suya muhtaç kıldı. Elementlerin hepsi birden bu işe şaşırmıştı. Bu kırılgan ama aynı zamanda kendilerinin parçası olan varlık ile ne yapacaklarını bilemediler. Kimse ona zarar vermek istemiyordu. Ne de olsa onlardan bir parça taşıyordu bu yaratık.
Ateş üzülerek fark etti ki bu varlıklar kendisine karşı oldukça kırılgandı. Bir ara dünyadan gitmeyi bile düşündü sırf bu varlıklar için. Ama sonra fark etti ki ateşten etkilenen varlıklar kolaylıkla soğuktan da etkilenebilirdi. Ve onları böylesi bir soğuktan koruyabilecek tek element oydu. Böylece toprak ile anlaşıp Dünyanın merkezine geçerek büyük bir fedakarlık yaptı ve onları görmeden yaşamaya başladı. Topraktan rica etti ve toprak onu kapladı. Toprak, ateşi saklıyordu saklamasına ama bu işlem içini korkunç acıtıyordu. Yine de bu kırılgan insanları incitmektense kendisi incinmeyi göze aldı. Su ise bütün olanları uzaktan izliyordu. Toprağın acısını dindirmek için yeraltına özünün bir kısmını gönderdi. Havaya bir şey söylemelerine gerek yoktu. Yaşamlarını onlara üfleyen hava ufacık bir meltem bile yaratmaya korkar bir halde bekliyordu. Sonunda her yerde huzur vardı. Fakat bu da o kadar uzun sürmeyecekti.
Elementlerin her biri, yeni çocukları olmuş ebeveynler ne yaparsa onu yapıp işi abarttılar ve insanları şımartmaya başladılar.. Onları ilk şımartan toprak ve su oldu. Sırf bu varlıklar yaşamını sürdürsün diye toprak, suyun gücünü de kullanarak üzerinde ağaçları ve bitkileri oluşturdu. Böylece gölgede oturup yumuşak çimlerde yatabileceklerdi. Su, ateşten toprağın üzerinde yeraltı tünelleri oluşturmasını rica etti. Bu insanların su bulmak için çok uzaklara gitmesini istemiyordu. Sonra da bu tünelleri su ile doldurdu. Ardından şelaleler, kaynaklar ve akarsular oluşturdu ve insanları her taraflarından çevreledi. Dünyanın soğuk zamanlarında hayatta kalmaları için Ateş dört bir yanda dağlar ve volkanlar oluşturdu ve insanları sıcak tuttu. Hava bile eserken insanların yaşadığı yere gelince yavaşlıyor ve tatlıca, sevgiyle yüzlerini okşuyordu. Yeni çocukları dünyaya gelince bütün savaş ve kırgınlık unutulmuştu. Artık tek düşündükleri şey insanlardı, yani siz... Hakkınızı teslim etmeliyim aslında. Başlarda barışı korumak konusunda oldukça başarılıydınız. Peki sonra ne oldu dersiniz?
Birbirinizi öldürmeye, denizleri ve havayı kirletmeye, ağaçları kesmeye başladınız. Huzurlu yaşamlarınızın yavaş yavaş nefretle lekelenmesine tanıklık eden elementler kahroldular. İçlerine kapanıp hep nerede yanlış yaptıklarını düşündüler ama bana sorarsanız onların hiçbir suçu yoktu. Ateşi bulan sizdiniz. İçinizden biri ilk kez ateşin ufak da olsa bir parçasını kullandığında onun gözündeki o mutluluğu görmenizi isterdim. Sonra ne yaptınız? Büyük katapultlar inşa edip alevli oklarla birbirinize saldırdınız. Sırf size zarar vermemek için dünyanın merkezinde kendini sürgün eden ateşi birbirinizi öldürmek için kullandınız. Sinirlendiğinde volkanlardan lavlar saçarak sizi uyarmaya çalıştı ama siz bunu görmediniz bile.
Dünyaya ve kendinize zarar vermeye devam ettikçe elementler de güçlerini yitirmeye başladılar. Fakat kendilerinden bir parça olan size de zarar veremediler. Dünya savaşları, atom bombaları, ozon tabakasına zarar veren yakıtlar... İşte tüm bunlardan ve büyük ihanetinizden dolayı cezalandırıldınız. Büyük gücün oluşturduğu dünyada var olan elementler ve yine büyük gücün bizzat oluşturduğu sizler huzurlu bir şekilde yaşarken bu sefer siz hataların en büyüğünü yaparak bizleri yarattınız.
Size kendimi ve arkadaşlarımı takdim edeyim. Şu yanda gördüğünüz altın sarısı devasa yaratığa Çöl derler. Biraz gerisinde, yeşil otlarla kaplı suratından sivri dişleri fırlayan iğrenç yaratık ise Yosun. Etraflarında dolanıp duran ve yanınıza geldiğinde hiçbir şey görmemenizi sağlayan, hatta sizi öksürten şu sersem ise Duman. Ben ise dostlarım yıllar yılı yaptığınız zalimlikler, yaktığınız ormanlar, yıktığınız evler sonucu yarattığınız Kül. Bizler sizin nefretinizle oluşmuş ve onunla beslenen ikinci sınıf elementleriz. Ve bu dörtlü konseyimiz işlediğiniz suçlardan dolayı sizi ölüme mahkum etti. Hepinizi tek tek avlayıp öldürene kadar da bu kararımızı uygulayacağız.
Ve tahmin edin ne oldu? Sizi koruyacak elementler sizler sayesinde güçlerini o kadar çok kaybettiler ki karşımıza çıkmaya cesaret bile edemiyorlar. Bekleyin bizi insancıklar, sizi avlamaya geliyoruz! Ve eğer elementler sizi savunmaya çalışırsa işte o zaman tekrardan başlayacak olan büyük savaşa bizzat tanıklık edeceksiniz! Siz insanlar ne diyordunuz o savaşa? Hah! "Kıyamet Günü"
Editör: mit
0 Kişi Düşüncesini Belirtti:
Yorum Gönder