Göz kamaştırıcı güzellikteki kanatlarından etrafa mavi beyaz pırıltılar saçarak sanki yaşamı kendi ağır çekimine uydururcasına hareket eden devasa ejdarhaya bakakaldı. Ejderhaya doğru kibirli bir bakış attı. İçinde büyümeye başlayan o korku hissini dizginlemeye çalıştı. 'Sakin ol' dedi kendi kendine ' Bu sadece her ejderhanın sahip olduğu genetik bir özellik.' Bunu çok iyi biliyordu ama yine de dizlerinin hafifçe titrediğini ve dişlerinin birbirine sıkı sıkıya kenetlendiğini fark etti. Devasa ejderha az ilerisinde durup ona doğru kafasını ağır hareketlerle çevirdi. Acelesi yokmuş gibi davranıyordu ve bu konuda oldukça haklıydı. Boyutlarına bakılacak olursa en az beş yüz yıl yaşamıştı. İnat ve gururla ayakta kalmayı ve dev yaratık ile böyle yüzleşmeyi deli gibi istiyordu ve bu yüzden bütün iradesini kullandı , fakat ağır ağır önce tek dizinin üzerine çöktü sonra da yere kapaklandı. Vücudu onun isteklerini yerine getirmekte pek başarılı değil gibi görünüyordu. Korkudan ve panikten kafasını yerden kaldıramıyordu, ama Maxen inatçılığı ve kararlılığı ile ün salmış büyük bir büyücüydü. Ejderhayı, en azından kendisine o ölüm getiren zehirli soğukluk dalgasını üflemeden önce görmeye çalıştı inatla.
Uyandı... İlk hissettiği omzundaki ve sırtındaki derin kesiklerden gelen derin acı sinyalleri oldu. Çoktan ölmüş olması gereken yerde yatıyordu. Sağlam eliyle yerden bir avuç toprak aldı ve eline gelen ince kum taneli sarı toprağı hissedince kahkaha atmak istedi, ama tek yapabildiği öksürmek ve bir kaç damla kan tükürmek oldu. Ölümü beklemek, ölümü istemek o an için en kolay seçenek gibi görünüyordu. Maxen bu düşünceleri aklının en uzak köşesine itti ve düşündü. Dikkatini ve konsantrasyonunu bir toparlayabilse onu buradan uzaklara taşıyacak olan büyüyü yapmaya başlayabilirdi, fakat ölümle burun buruna gelmişken büyü sözleri içindeki yaşam enerjisi gibi sönerek yok oluyordu. Güneşin yakıcı ışınlarından çatlamış ve kurumuş dudağını ağzındaki kan ile ıslattı. Çöl… diye düşündü. Kazanacağına o kadar emindi ki rakibi ile karşılaşacakları yer olarak bir çölü uygun görmüştü. Ne de olsa o ünlü büyücü Maxen' dı. Kendisini duello teklif eden bu taşra büyücüsünü tabii ki yenecekti ve eğer rakibi yara alacak olursa kaçamasın diye de koca bir kum yığınını seçmişti. İçinden kahkaha atmak istedi. Hayatının en büyük hatalarını yapmıştı ve hepsini de bir güne sığdırmıştı. Belki de yaşayacağı son güne. Kibir ve rakibini küçük görmek. Ancak bir salaktan beklenebilecek hatalardı. Sonra rakibi aklına geldi. Yaptıkları duello. Hayır... Rakibi hile yapmıştı onu aldatmıştı. Savaşın o adrenalin dolu anlarına geri gitti. Duelloyu kazanıyordu onu büyüsü ile hapsetmişti, fakat rakibi kullanmaması gereken inanılmaz güçlü bir büyülü eşyayı kullanmış ve onu arkasından vurmuştu. Vücudu öfke ile alevlendi. Kalp atışları gittikçe hızlandı. Demin ihtiyacı olduğu halde yapamadığı büyüyü hırsı ve kini ile havada ördü. İşe yaramıştı. Az önce Maxen'ın yattığı yerde kırmızı bir kan gölü ve çöl kumlarından başka bir şey kalmamıştı.
Beyaz ve gümüş renkli yerlere kadar gelen sakalını okşadı uluların ulusu büyü tanrısı. Bu Maxen denen adam bir insan için oldukça sıra dışı bir güç gösterisinde bulunmuştu. Eh… Eğer bu adam yaşarsa onu nasıl olsa bir şekilde bulurdu, ama şimdi ilgilenmesi gereken bir sürü iş vardı. Tapınaklarında ona daha fazla para için dua eden insanlar, maden için yalvaran cüceler, statü isteyen elfler, çok azı da mutluluk istiyordu. Bunların nesi vardı böyle? Bir gün öleceklerini fark edememişler miydi daha?
0 Kişi Düşüncesini Belirtti:
Yorum Gönder