DENGE
Bölüm IX
Yalanlar
Furian’ın fısıltılı sesi daha kulaklarına ulaşır ulaşmaz Xen’in ayakları aceleyle hareket etti ve Furian’ın az önce kaybolduğu çalılıktan geçerek ileri doğru atıldı. ‘Bu sefer değil.’ diyordu kendi kendine.
Hızla koştu. Eski dostu gözünün önünden ayrıldığından beri ancak saniyeler geçmişti, fakat yine de onu bulmak kolay değildi. Aceleci tavırlarla havadaki izleri inceledi. Yerdeki izleri incelemek anlamsızdı. Furian neredeyse hiç iz bırakmadan yürürdü. Boğuk havadaki ufak titreşimleri takip etti ve dakikalar süren bir takipten sonra ileride aradığı adamın siluetini gördü. ‘Bu sefer cevaplarımı alacağım!’ Dedi Xen inatla.
Furian’ın kulaklarına kadar açılan ağzının kıvrımları görülmeye değerdi. Her zaman tartışmadan kaçınan Xen olurdu ama bu sefer işler değişmişti.
Furian gülümsemesini bastırmayı başaramadı ve ‘Bakalım ne kadar paslanmışsın eski dostum!’ diyebildi. Daimi gülümsemesinin arasından sıktığı dişleri belli oluyordu. Kırmızı güç kıvılcımları saçan ellerini toprağa doğru çevirdi ve eliyle havayı yakalayıp yukarıya kaldırmaya çalışıyormuş gibi bir hareket yaptı.
Toprak sarsıldı ve çatlamaya başladı. Bir anda Xen’in etrafı çatlaklardan yavaşça çıkan iskeletlerle doldu. Toprak dolmuş eklemlerini gıcırdatarak, silahlarını ellerine alan yaratıklar hiç vakit kaybetmeden bir bir Xen’e saldırmaya başladılar.
Tehlikeyi hemen hissedip yanına gelen atının üzerine rahatça atladı. İskeletlerin oluşturduğu ufak güruhun arasında kalan gümüş şövalye kılıcına daha davranmamıştı. Zırhlı omuzlarını hafifçe geriye doğru yuvarlak yaparak açma hareketi yaptı. Kafasını sağa ve sola hızla salladı ve boynunu kütletti. Son olarak iki ellini birbirine geçirerek İskeletlerin hareket etmesi ile oluşan gıcırtılara eşlik etti.
Ölülerin gözleri yoktu ama olsa bile bir şey fark etmezdi. Şövalyenin hareketlerini yakalamanın imkanı yoktu. Xen kılıcını ilk düşmanı ona varmadan saniyeler önce çekmişti. Kılıcın kından çekilme sesi düz ovada yeni yeni yankılanırken önüne ilk gelen üç iskelet kemik yığınları şeklinde yerde yatıyorlardı.
Xen vakit kaybetmeden atını hızlandırdı ve kılıcını iki tarafından sallayarak müthiş bir ölüm dansına başladı. Etrafında onu öldürmek için can atan iskeletler yokmuş gibi Furian’a doğru ilerledi.
‘Paslanmamışsın…’ diye fısıldadı Furian gülümsemesi bir an olsun yüzünden silinmeden. Uzun zamandır kendini zorlayacak bir rakiple dövüşmemişti.
Xen arkasında yirmiye yakın iskelete aldırmadan önündeki adama doğru ilerledi. Furian ile arasında duran iki iskelete doğru atını sürdü. Beyaz atın üzerinden sanki üzerinde zırhlar yokmuş gibi çevik bir hareketle takla atarak yere indi. Rakiplerine bir adım kala aniden durdu. Ayaklarının yerde kayması ile çıkan tozun arasında, iki eliyle tuttuğu kılıcı, etrafında çemberler çizerek döndürmeye başladı. Devinimi giderek hızlanırken oluşan ufak kum fırtınasının arasından ölüm saçan kılıcı bir görünüp bir kayboldu. Son iskeletler de bilinçsiz varlıkları ile bu ölüm saçan döngüye yaklaştılar ve birer birer yere yığıldılar. Etrafına saçılmış kemik yığınlarının üzerinden tam bir takla atarak sıçradı ve Furian’a doğru kılıcını saplamaya çalıştı. Havadayken iki eliyle tuttuğu kılıç yere sertçe saplandı. Furian çoktan geriye doğru bir adım atmıştı bile.
Furian bu diyarlara akıttığı kanlar ile nam salmış kılıcını hızla çekti. Xen de yere saplanan kılıcının ejderha motifleri arasındaki gizli düğmeye dokundu. Çıkan ufak mavi akımlar kollarına titreşimler gönderirken yerden iki kılıcı çekti.
‘Siz çocuklar daha sık dövüşmelisiniz. Yirmi beş yıldır sıkıntıdan patladım resmen.’ dedi Dui daha kıvılcımlar çıkarken.
‘Sanırım onu çok iyi yetiştirdik Dui. Artık bize ihtiyaç duymuyor bile baksana.’ Sui’nin telepatik sesi kulaklarında yankılandı.
‘Sessizlik!’ Xen’in sesi otoriter ve etkileyiciydi. İki kılıçta hemen seslerini kestiler.
Az önce ayaklarını sürüyerek ovadan ayrılan ork ve şövalye birlikleri ilk kılıç çınlamasıyla birlikte sesin geldiği yere doğru yönelmeye başladılar. Sarı toprak tekrar havalandı. Aceleci adımlarla dövüşen iki siluetin olduğu yöne doğru akın akın koşmaya başladılar. Tek bir farkla; İki tarafın da aklında savaşma düşüncesi yoktu.
Psaela ve Seveal’ın şampiyonlarını dövüşürken görmek her ölümlüye nasip olmazdı. Şimdi ise ork ve şövalyelerin oluşturduğu topluluk az önce savaşmayacaklarmış gibi yan yana bu mücadeleyi izliyorlardı. Daha doğrusu izlemeye çalışıyorlardı. Yapılan her on hamlenin ancak ikisini yakalayabiliyorlardı. Geniş ovadaki herkes gözlerini kısmış, suratlarında anlamaya çalışan bir ifade ile izliyordu.
Furian hızla etrafında döndü. Alçaktan ve yukarıdan hızla saldırdı. O kadar karmaşık saldırılar yapıyordu ki karşısındaki Xen’den başkası olsa çoktan birkaç darbe almış olurdu. Furian akıllıca davranarak nefesini toparlayabildiği her anda farklı sayılar söylüyordu. İzleyicilerden hiçbiri buna anlam veremiyordu fakat Xen bunu neden yaptığını çok iyi biliyor ve rakibine bir kez daha saygı duyuyordu. Gümüş şövalyeyi bütün hamleleri saydığını ve sabırla açık beklediğini bilecek kadar iyi tanıyordu.
Furian’ın yerden gelen tekmesinin üzerinden atladı ve anında kafasını eğdi. Az önce orda olmayan bir kılıç başının üzerinden geçerken yere basan ayaklarını serbest bıraktı ve bir takla atarak yana doğru bir hamle yaptı. Furian sol ayağını kılıcın önünden son anda çekti ve çektiği hızla geri indirip kılıcı toprak ile ayağının arasına sıkıştırdı.
‘Dui elektirik!’ dedi Xen sıktığı dişlerinin arasından sağ elindeki kılıç bir anda rakibini çarpıp birinci kalite botları üzerinde delikler açarken.
Furian ayağını irkilerek kılıcın üzerinden çekti ve elinde tuttuğu kılıç ile hızla hamleler yaparak avantajını kaybetmemek adına mücadele etti. Fakat artık çok geçti. O bir saniyeden de az olan tereddüdü sırasında Xen istediği ve beklediği açığı bulmuştu. Sağ elinde tuttuğu Sui ile yaptığı hamle gevşekçe Furian tarafından karşılanır karşılanmaz kılıcını diğer kılıcın etrafından dolandırdı ve gümüş zırlı eliyle Furian’ın suratına okkalı bir yumruk attı.
Furian darbenin etkisi ile üç adım geriledi ve sarsılmış bir şekilde zorla ayakta kalabildi.
‘A-Oo Sağ ayağını geriye attı.’ Dedi Dui sesi endişeli geliyordu.
‘ve belinin üst kısmını da iyice arkaya gerdirdi.’ Diye fikrini belirtti Sui.
‘Evet kılıç fırtınasına hazırlanıyor.’ Dedi Xen dövüşe muazzam bir şekilde odaklanmıştı ve sesinde hiçbir duygudan eser yoktu. Sağ elindeki kılıcı sıkıca tuttu. ‘Dui kalkan!’ diye emir verdi.
‘Her seferinde ben kalkan oluyorum. Artık sıkıldım. Neden Sui hiç kalkan olmuyor ki?’ diye mızmızlandı Dui
Furian sendeleyen sahte görünümünü aniden bıraktı ve birden etrafında dönmeye başladı. Ovada kendilerini izleyenlerin hayret dolu nidaları ile karışan ‘Kılıç Fırtınasından sağ çıkan olmadı.’ Sözleri bir ilahi gibi etraflarında dolaşırken tek bir ses duyuldu.
‘Dui kalkan!’
‘Dui kalkan!’ Xen ve Sui inin sesi aynı anda bağırmıştı.
Furian’ın oluşturduğu kılıç fırtınası inanılmaz bir hız ile Xen’e çarptı.
Gümüş şövalye arkadaşının bu hamlesini çok iyi biliyordu. Dikkatle ayaklarını gözlemlemişti. Furian’ın sağ ayağını destek alıp sol ayağı ile dönmeye başladığını görmüştü. Kılıç fırtınasının tek bir açığı vardı. O da bir kez başladı mı kontrolün tamamen elinizden çıkmasıydı ve böylece saldırılar tek bir taraftan geliyordu.
Son anda kalkana dönüşen Dui’yi sağ tarafına sertçe sapladı ve hemen mükemmel bir denge kurarak tek dizinin üzerine yere eğildi. Sol elindeki Sui’yi de yere saplayarak kılıçtan güç aldı ve boyun eğmez bir kaya kadar sert üzerine gelen fırtınayı karşıladı.
‘Bir dahakine ne durumda olduğumuz umrumda bile değil. İsterse kocaman bir ejder tüm nefretini üzerimize kussun. Ben kalkan olmuyo… Ahh… Hey bu acıttı! Hay bin çölde kaybolasıca…’ Dui’nin sesi çok kısa aralıklarla çınlayan kılıç sesinin arasında boğuldu kaldı.
Xen sabırla kılıç fırtınasının dinmesini bekledi. Furian bütün hırsıyla yaptığı çılgınca saldırıya devam ederken dişlerini sıktı ve dayanmaya çalıştı. Fırtına dakikalar sonra bittiğinde kulağındaki çınlamaya aldırmadan ayağını ileriye doğru uzattı. Kontrolü tamamen elinden kaybetmiş olan Furian uzatılan ayağa sertçe çarptı ve yere kapaklandı. İskeletlerle yaptığı anlamsız gösteri sonrasında böyle büyük bir saldırıya girişmişti umutsuzca ve bu onun gücünü büyük bir ölçüde tüketmişti. Oysa Xen kılıcını sallamak ve savunmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Xen hemen Furian üzerinde baskı kurdu ve açıkları bulduğu bütün anlarda rakibine ufak kesikler atmaya başladı. Sonunda bitap düşmüş Furian yere kapaklandığında artık savaşmak için kolunu bile kaldıramayacak durumdaydı.
Xen son tekmeyi de atıp Furian’ı yere serer sermez yanında bitti ve ayağı ile onu yerde tuttu. Kılıcı ile Furian ın kılıcını elinden ittirdi ve dirseği ile boğazına abandı.
‘Sadece bir kere soracağım eski dostum.’ Artık Xen de yorulmuştu ve nefes nefese kalmıştı. ‘Neden Psaela’ya hizmet ediyorsun?’
Furian kana bulanmış dişlerini göstererek gülümsedi. Ağzındaki kanı tükürdü ve derin bir nefes aldı.
‘Seni kurtarmak için aptal!’
‘Beni kurtarmak mı? Ne saçmalıyorsun sen kafana çok mu hızlı vurdum acaba…’
‘Arenada drow ile dövüşünü hatırlıyor musun? Sen öldün Xen ve ben...’
‘Ne arenası? Neler saçmalıyorsun sen?’
Furian kahkahalara boğuldu. ‘Bana inanmıyorsan Seveal’a sor. Seni kurtarmak için kendi ruhumu Psaela’ya feda etmemi öneren oydu
dostum.’
‘Sana inanmıyorum!’
Xen sinirden köpürmüştü. Eskiden arkadaşı olan bu adamın yalanları artık canına tak etmişti. Sui yi havaya kaldırdı ve hızla rakibinin boğazına doğru indirdi.
Furian’ın az önce kanlar saçan ağzından dökülen ‘dostum’ kelimesini duymamıştı bile…
2 Kişi Düşüncesini Belirtti:
Bu aralar çok yoğun olduğumdan hikayeyi okumaya bir türlü fırsat bulamamıştım. Tam başladığım sırada ya bir iş çıkıyor ya da biri gelip bir şeyler isteyerek okuma zevkimi katlediyordu. Neyse ki bugün yemek arasında bir taraftan tıkınırken bir taraftan da yeni bölümü okumaya fırsat bulabildim. Ama ne bölüm!? Kendimi öyle bir kaptırmışım ki yemeğimi bitirdiğimin farkına bile varamadım. Son hatırladığım şey boş tabağa çatalımı saplamaya çalıştığım :)
Furian ile Xen arasındaki destansı dövüşe bayıldım. Dövüşten daha fazla beğendiğim bir şey varsa o da hareketleri kağıda döküşündeki becerin. Gözümün önünde canlandıramadığım sahne yok neredeyse. Sadece en sonda Xen, Furian'ın üzerine basıp sonra da dirseği ile rakibinin boğazına bastırdığı yerde ufak bir takılma yaşadım o kadar.
Dui ve Sui'nin konuşmaları, kalkan olup olmama tartışmaları vb diyaloglar çok hoştu ve araya başarı ile serpiştirilmişler. Kılıç fırtınasını da daha başarılı bir şekilde aktarmışsın bu kez. ‘Kılıç Fırtınasından sağ çıkan olmadı.’ sözü de çok hoşuma gitti ayrıca.
Tek eleştirim hikayenin sonuna olacak sanırım. Ben olsam Furian'ın o açıklamayı orada yapmasına izin vermez, hikayeyi "Ne arenası?" sorusunun sorulduğu yerde keserdim. Bir sonraki bölümde ise o olayı birinci elden aktarırdım okuyucuya. Ama bu, senin tarzının kötü ya da yanlış olduğu anlamına da gelmiyor.
Son darbeye gelecek olursak... İyi ki Dui ve Sui bilinçli varlıklar :)
Merhabalar;
Yine çok güzel bir bölümdü, olayı birebir yaşadım sanki. Aksiyon dolu ve oldukça hareketli olmasının da payı var bunda. Ve tabii kılıçların konuşması ve 'Kalkan istemiyorum.' diyen kılıç renk kattı ve bu sızlama beni gülümsetti. Bir tek son kısım(en son kısım) dışında güzeldi. Dinleyiverseydi arkadaşını da öyle öldürseydi bari yav. Neyse patron sensin bir şeyler yaparsın ve bizi şaşırtırsın. Merakla yeni bölümü bekliyorum. Ellerine, emeğine, aklına ve klavyene sağlık.
Yorum Gönder