Posted by Malkavian
On 18 Aralık 2010 Cumartesi
Kimim Ben?
Bölüm III
Taksinin şaşırtıcı derecede rahat koltuğuna sırtımı yaslayıp düşüncelere daldığımdan beri aklımda ‘kim’ ve ‘neden’ kelimelerinin içinde olduğu birçok soru dolanıyordu. Baş ağrıtacak kadar çok bilinmezle aynı anda uğraşmaya çalışıyordum. Bindiğim taksi sert bir frenle büyük bir binanın önünde durdu. Geveze taksi şoförüm sesini kesip de suratıma beklenti içinde bakmaya başlayınca sonunda istediğim yere geldiğimi anladım. Taksimetrede yazan miktarın iki katını ödedim ve adam tekrar konuşmaya başlamadan hemen önce kapıyı kapatıp hızlı adımlarla binaya girdim.
Gördüğüm en büyük alışveriş merkezlerinden biriydi. Hızlı adımlarla merdivenlerden yukarı çıktım ve yaşlı çekik gözlü terzinin bana tarif ettiği mağazaya girdim. Etrafıma hızlı bir bakış attım. Amma kaliteli şeyler satıyorlardı böyle. Doğruca danışma masasına ilerledim ve burun yapısından ve ten renginden burnu havada bir Fransız olduğu çok belli olan adama doğru ilerledim.
‘İyi günler bayım.’
‘İyi günler beyefendi size nasıl yardımcı olabilirim.’ Adamın Fransız aksanı ve siyah jöleli saçları resmen beni tiksindiriyordu.
İşte şimdi söyleyeceklerime çok dikkat etmem gerekiyordu. Ne diyebilirdim ki. Bu ceketi buradan aldım ama kim olduğumu hatırlamıyorum. Bana adresimi verebilir misiniz mi diyecektim. Karşımdakine belli etmeden istediğim bilgiyi almalıydım. Düşün… Düşün…
‘Bu takım elbiseyi buradan aldım ve sanırım fatura adresinde bir karışıklık olmuş. Kayıtlarınızı kontrol etmeniz mümkün mü acaba?’ O da nesi bunları ben mi söylemiştim. Aklım gerçekten hızlı çalışıyordu.
Adam seri numarasını istedi ve ben de ceketimi açmaya bile gerek duymadan ezberimden söyledim ‘198654’ ve sonra fark ettim ki hafızam oldukça iyiydi. Hatta iyi de ne kelime mükemmeldi. Mağazaya girdiğimde en fazla üç saniye kadar etrafıma göz gezdirmeme rağmen şu anda gözümü kapatsam en ince ayrıntısına kadar hangi reyonda ne olduğunu renklerine kadar sayabilirdim. İstemsizce gülümsedim ve şüphelendirmemem gereken görevlinin bana ters bakışlar atmasına sebep oldum. Ne yapabilirim ki hafızasını yeni kaybetmiş birinin bu denli güçlü bir hatırlama yeteneğine sahip olması gülünç değil de neydi?
Kafama kim veya ne vurduysa iyi iş başarmıştı.
Görevli parmaklarını önündeki ekranın hemen altında duran klavyede hızlı hareketlerle gezdirmeyi bıraktı ve kısa süren bir incelemeden sonra bir bana bir ekrana bakmaya başladı.
‘Etikete göz atmamın sakıncası var mı bayım?’ diyen Fransız onayımı beklemeden elleri ile ceketin iç yakasındaki numaraya göz gezdirdi. Sonra tekrardan bilgisayarının başına geçti ve söylene söylene ‘Ama nasıl olur bu çok değerli müşterimiz… Beye ait’
Lanet Fransızlar! Galiba bu yüzden nefret ediyorum hepsinden. Düzgün konuştuklarında bile zar zor anlaşılıyorlar bir de karşımdaki mırıldanarak konuşuyordu. Bana en çok gerekli bilgiyi yutarak söyleyen ağzının ortasına yumruk atmamak için kendimi zor tuttum.
‘Kim dediniz?’ eh denemeye değerdi.
Ağzını açtı ve tam söyleyecekken tekrar kapattı. Lanet olasıca ağzını yuvarlamıştı. ‘O’ ile mi başlıyordu acaba.
‘Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş. Faturamı bahsettiğiniz beyefendiye göndermişsiniz. Bana adresini verirseniz muhasebecimi gönderip faturamı geri aldırabilirim.’ Eh bu durum için fena yalan değildi. İlkini de destekliyordu fakat neden olduğunu bilmesem de nefret ettiğim görevli bu numarayı da yutmadı.
‘Üzgünüm bu bilgiyi sizinle paylaşamam. Fakat bir kimlik ve telefon numarası verirseniz kaydınızı alabilirim.’
Hiç yararı yoktu. Çıkmaz yola geldiğimde anlarım. Ben ısrar edecektim ve o da inatlaşmaya devam edecekti. Sonra ben müdürü ile görüşmek istiyorum diyince de, iyice bana gıcık olup istediğimi yapmamak için elinden geleni yapacaktı.
O sırada yaklaşık üç metre ileride kasada ödemesini yeni yapmış olan bayan fişine bakarak dalgınca mağazanın çıkış kapısına doğru yürümeye başladı.
‘Pekala…’ Dedim ve vücudumun kontrolünü beş saniyeliğine tamamen yitirdim. Bilinçaltımın derinliklerinde çok yetenekli biri vardı ve kontrolü eline almıştı. Acemi hafızamla, deneyimli vücudumun yaptıklarını bir seyirci gibi izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Ellerim daha önce bahsettiğim kuvvetli hafızamın mağazada önceden belirlemiş olduğu, danışma masasının üzerindeki rengârenk fularlardan birini hızla çekip alırken, vücudum hiç bir şey yokmuşçasına arkasını dönüp az önce alışverişini tamamlamış bayana hafifçe çarptı. Ağzım ’Çok affedersiniz.’ Derken bir elim kadını omuzlarından tutup kibarca özür diliyor, diğer elim ise az önce yürüttüğü üzerinde alarm olan fuları kadının alışveriş çantasına atıyordu.
Ta Taa… Alarm çalarken önümdeki Fransız koşarak girişe gitti ve bayanı nazikçe sorgulamaya başladı. İçimden ıslık çalarak rahat bir yürüyüş ile masanın arkasına dolandım ve adresi kolayca hafızamın bir köşesine not ettim.
O pislik Fransızın ‘O’ ile başlayan bir şey söylemeye çalıştığına emindim zaten. Takım elbisemin sahibi Bay Osgard bekle beni geliyorum.
Bu arada Fransızlardan neden bu kadar çok nefret ediyorum acaba?
2 Kişi Düşüncesini Belirtti:
Bu bölümde gerçekten iyiydi sevgili Malkavian. Daha kimliğini öğrenene kadar çok yolumuz var sanırım. :) Ama güzel gidiyor...
Teşekkür ederim Gorath. Aslına bakarsan derin bir ikilem içerisindeyim. Hikayeyi 2 bölüm sonra bitirmeyi düşünüyorum yazmaya başladığımdan beri. Fakat şimdi iyi gitmeye başlayınca karaktere ben de ısındım ve biraz uzatsam mı diye düşünmüyor değilim. Bakalım ben de sizin gibi merak içerisindeyim :)
Yorum Gönder