Kimim Ben? Bölüm II

Posted by Malkavian On 10 Aralık 2010 Cuma 3 Kişi Düşüncesini Belirtti

Kimim Ben?
Bölüm II




Elimde bir gazeteden yırtılmış kısmen temiz bir kağıt parçasının üzerine özenle yazılmış bir adres vardı. Hemen gözlerimi etrafta gezindirdim. Tahmin ettiğim gibi sokak levhalarındaki isimler Latince harflerle yazılmıştı. Ohh… Çin’de olmadığıma ne kadar sevindim anlatamam. Sokak isimleri bana hiçbir şey ifade etmiyordu ve bir taksiye atlayıp ‘Beni hemen bu adrese götür!’ de diyemezdim. Artık bir amacım ve ulaşmam gereken bir yer vardı, fakat oraya nasıl gideceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. En büyük sorun da beş kuruşumun olmamasıydı. Bu sorunu hemen halletmem gerekiyordu.

Düşüncelere dalmış bir şekilde adımlarımı atarken etrafın sessizleştiğini ve ana caddeden uzaklaştığımı unutmuş olmalıyım. Yine bir ara sokağa getirmişti ayaklarım beni.

‘Hey! Zengin pislik bütün paralarını sökül bakalım!’ Kalın ve tehditkar bir sesti. Sesin sahibi siyahi, bonus kafalı, iri yarı adam bu cümleyi bana düşük bel giydiği kot pantolonunun arka cebinden ufak bir bıçak çıkartırken söylemişti.

‘Geç kaldın. Başka kapıya Jimmy!’ dedim sakince. Bu da neydi böyle? Evet adam bariz bir şekilde geç kalmıştı. Meteliğim yoktu fakat bu durumu bu kadar sakince karşılamam ve üzerine bir de adamla dalga geçmem kabul edilir şey değildi doğrusu. Eh en azından müzik zevkim fena değildi.

‘Hep aynı terane. Söyle bakalım gece uyurken de onlara sarılıp mı uyuyorsun?’ Suratında oluşan pis gülümseme siyah tenine tezat oluşturan bembeyaz dişlerini ortaya çıkarmıştı.

Omuz silktim ve iri yarı adam bana yaklaşırken, ben de bir iki hızlı adımla adama doğru yaklaştım. Belli ki şaşırmıştı. Genelde karşılaştığı insanlar o yaklaşırken umutsuzca arkalarındaki duvara doğru adım atıyor olmalıydı. Sahi ben niye öyle yapmıyorum ki?

Adam derin bir nefes aldı ve bıçağını geniş bir hareketle genişten salladı. Ya da sallamaya çalıştı demeliyim. Koluna ve dirseğine arka arkaya iki darbe indirdim ve eğilerek etrafımda tam bir tur attım. O da nesi! Yaklaşık yüz kiloluk kas yığını, ayakları tepede başı aşağıda yüzünde garip bir ifade ile yere kapaklanıyordu. Derin nefes alışın hamle yapacağına dair işaret olduğunu ve kolunun tam olarak neresine vurursam rakibimi acıdan kıvrandırırım biliyordum. Dövüş dersleri almış olmalıydım. Bu cüssede bir adamı tepetaklak edebiliyorsam fizikten de az buçuk anlıyordum. Bütün paramı kaliteli giysilere harcamamam ya da onlara sarılıp uyumamam iyi olmuş.

Tam olayın heyecanını üzerimden atıp suç mahallinden uzaklaşmaktaydım ki - Hadi oradan kimi kandırıyorum. Bir damla bile heyecanlanmamıştım- Bu Jimmy kılıklı adamın anlık problemlerimin hepsine çözüm getirdiğini fark ettim.  Hızla ellerimi baygınlığın verdiği bilinçsizlikle sayıklayan adamın ceplerinde dolandırdım. Hatırı sayılır bir tomar para ve güzel kokular yayan, torbalanmış, birinci kalite, iki yıl bol su ile yetiştirilmiş ot buldum.

Bir otun kokusundan bu kadar çok bilgi edinmemden çok, bir gram bile canımın istememesine şaşırmıştım. Demek ki bağımlı değildim ve aslına bakarsanız nefret bile ediyordum. Az önce yaptığım Bruce Lee hareketleri de cabası. Acaba odamda asılı bir posteri var mıdır?

Jimmy’nin ceplerinde bulduğum birinci kalite otu ve bir tomar parayı cebime indirdim ve düşüncelere dalmış bir şekilde ıslık çaldım. Ani bir fren ile önümde duran taksiye atladım ve ‘Beni hemen bu adrese götür!’ dedim ve adam aptal aptal suratıma bakmaya başladı.

Filmlerde bu replik gerçekten çok karizmatik duruyordu. Eh tabi bahsi geçen filmlerde üzerinde Çince yazılar olan gazete parçasını taksiciye uzatmıyorlardı. Atmosferi tamamen kaybetmiş şekilde adamın elinden adresi alıp çevirisini bir güzel yaptıktan sonra arkama yaslanıp elimdeki veriler ışığında bir sonuç çıkarmaya çalıştım.

Öncelikle hafızamda tık yoktu. Çince biliyordum ve anlaşılan züppenin tekiydim. Ayrıca ilginç şeyler hakkında gereğinden fazla bilgi dağarcığına sahiptim ve kung-fu biliyordum. Garip bir karışım ve işin aslı artık iyi adamlardan olmadığım gerçeği giderek güçleniyordu. Bundan sonra karşılaşacağım kişilerle konuşmalarıma ekstra dikkat etmem gerekecekti. Eğer bir çeşit mafyaysam ve düşmanlarım hafıza kaybımı öğrenirse hoş olmayan şeyler meydana gelebilirdi.

Hafıza kaybı yeterince kötü değilmiş gibi, bir de şimdi mafya olmakla uğraşmak zorundayım iyi mi!

En azından mafya olduğuma seviniyordum. Onlar silah kullanırlar ve düşmanlarını dövmek yerine, onların muhtelif yerlerinde delikler açmayı amaçlarlar. Temiz iş. Kafamdaki gibi lanet olasıca şişliklerle uğraştırmıyorlar insanı.

Aklımda şimdi yeni bir soru belirmişti. Madem dövüş sanatlarında bu kadar ustayım, neden bu lanet olasıca Çin mahallesinin ara sokaklarında sağlam dayak yemiş şekilde kendime geldim?


3 Kişi Düşüncesini Belirtti:

Adsız dedi ki...

Neden her zaman hafıza kaybı ve sonrasında gelen kimlik arayışlarını içeren hikâyeler bizleri cezbeder? Bilmiyorum doğrusu... Ama bir hafıza kaybı hikayesini oldukça güzel kurgulayarak sürdürüyorsun. Devamını merakla bekliyorum sevgili Malkavian. ;)

Malkavian dedi ki...

Ben bunun nedeninin, hikayeye tam olarak kendini verebilmek olduğunu düşünüyorum. Bir karakterin hikayesini yazarken giriş cümlemiz her zaman onu betimler fakat asla yeterince anlatamaz. Çünkü yetişkin bir karakterin okuyucuya anlatılmamış en az 20 yılı vardır. Hafıza kaybı ile başladığınız hikayede ise ana karakteriniz ne biliyorsa okuyucu da onu biliyordur ve tam olarak karakterle bütünleşebilir ve onun gibi düşünebilir. Değerli yorumun için teşekkür ederim. Benim gibi bilim kurgu ve fantastik kitaplarla ilgilenen birinden bu yorumu duymak güzel geldi doğrusu.

Adsız dedi ki...

Önemli değil. Her zaman, güzel fantastik ve bilim kurgu hikayeleri severim. ;)

Yorum Gönder